Tekşen: Eleştiri amacıyla bir düşünceyi açıklamak suç oluşturmaz

AİHM, şoke edici, rahatsız edici, provakatif ifadeleri de muhaliflerin ifade aracı olarak kabul ediyor”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Avukat Gökhan Tekşen

Avukat Gökhan Tekşen, Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde medyaya yönelik düzenlenen atölyede, “Güncel Yargı Kararları Işığında İletişim Hukuku” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) finansmanı ile yürütülen “Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi” programı (M4D) kapsamında düzenlenen etkinlikte, Tekşen güncel yargı kararları örneklerinden yola çıkarak konu hakkında dinleyicileri bilgilendirdi

NAZ AKMAN – Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen “Demokrasi için Medya/ Medya için Demokrasi” programı (M4D) çerçevesinde, Basın Evi’nde düzenlenen etkinliğin konuşmacısı Avukat Gökhan Tekşen, “Güncel Yargı Kararları Işığında İletişim Hukuku” başlıklı sunumu yaptı.

Sunum öncesi, Tekşen hakkında bilgi veren M4D Proje Koordinatör Yardımcısı Seva Ülman, Ankara doğumlu olan ve üniversiteye kadarki eğitimini TED Koleji’nde tamamlayan Tekşen’in daha sonra Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olarak bir süre serbest avukatlık yaptığını ifade etti. Ülman, Tekşen’in bir süre sonra da Ankara Barosu’nun hukuk müşavirliğinde çalışmaya başladığını söyledi. Ülman, 2013 yılından itibaren kendi ismiyle kurduğu Tekşen Hukuk Bürosu’nda serbest avukatlık hizmeti veren Tekşen’in, ulusal basın ve ifade özgürlüğü konularındaki ihlallere ilişkin ilk emsal Anayasa Mahkemesi kararı olan, gazeteci yazar Bekir Coşkun’un mahkemesini başından itibaren takip ettiğini anlattı. Ülman, Tekşen’in, Sözcü gazetesi yazarı Kemal Baytaş’ın aldığı mahkûmiyet nedeniyle yapılan bireysel başvuru sonucundaki ihlal kararıyla ilgili çalışmaları da yürüttüğünü dile getirerek, konuşmacının evli ve iki çocuklu olduğunu belirtti.
Tekşen, sunumuna başlarken “basın özgürlüğünün ne olmadığına ilişkin” bir video göstererek, gerçeği çarpıtmanın basın özgürlüğü ile bağdaşmadığını vurguladı. Basın özgürlüğünün korunmasının temel normlarını hatırlatan Tekşen, Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin, Türk hukuk sistemi içinde en üst kurum olduğunu, basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğü içinde ayrıca tanımlandığını kaydetti. Tekşen, buna ilişkin hukukta yer alan kavram ve tanımların olumlu olduğunu, ancak uygulama sırasında gerçekleşmediğini savundu. Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’in bağlayıcı nitelikte olduğunu, bu nedenle iç hukukun bir parçası olduğunu söyleyen Tekşen, basın ve ifade özgürlüğü konularının da bu konularla ilişkili bulunduğunu ifade etti.
“Bekir Coşkun’a, İzmir’de takipsizlik kararı verilirken, İstanbul’da mahkûmiyet kararı çıktı”
İfade özgürlüğünün temel bir norm olmakla birlikte mutlak bir hak olmadığına işaret eden Tekşen, bu özgürlüğün sınırlandırılabilir nitelikte olduğunu ve özellikle “genel ahlâk, milli güvenlik” gibi konular doğrultusunda her bir olayın ayrı ayrı değerlendirildiğini kaydetti. Hukukta uygulamaya yön verenin yargının bakış açısı olduğunu belirten Tekşen, kararların yargıç ve avukatların katkı sunduğu içtihatlarla belirlendiğini ifade etti. Haberlere de çokça yansıyan davaların ya çok iyi kanunların kötü uygulandığı ya da kötü kanunların iyi uygulandığı örnekler olduğunu savunan Tekşen, iki durumun da Türkiye’de sorunlu olduğunun altını çizdi.
Ulusal basında, gazeteci Bekir Coşkun’la ilgili gündeme gelen kararı örnek gösteren Tekşen, “milletvekillerine hakaret” suçundan dava açılan Coşkun’a, İzmir’de takipsizlik kararı verilirken, İstanbul’da mahkûmiyet kararı çıkmasının bu duruma örnek olduğunu belirtti. Tekşen; “Türkiye’nin farklı yerlerinde farklı hukuk uygulanmıyor ama kişi, farklı uygulamalara maruz kalıyor. Konu AYM’ye taşındı ve AYM, bunu ifade özgürlüğü olarak değerlendirdi. AYM’de zaman zaman kötü kararlar olsa da, genelde ifade özgürlüğü ile ilgili diğerlerine göre daha olumlu ve lehte kararlar veriliyor, Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde hakaret suç olmaktan çıkmaya başladı. Türkiye’de ise hâlâ çok tartışmalı bir konu olarak duruyor” dedi.
“Tutuklamak, ölçüsüz bir müdahaledir”
Hukuk sisteminde, hakaretten ayrı olarak yer alan “Cumhurbaşkanı’na hakaret” maddesinin ise âdeta bir ceza silahına dönüştüğünü kaydeden Tekşen, “Hukuk koruyucu olmalıyken, bir silaha da dönüşebiliyor” diye konuştu. “Cumhurbaşkanı’na hakaret” davalarının 2014 yılında çok yüksek düzeyde olduğunu, 15 Temmuz’un ardından, 2016 yılında düşüş yaşandığını, 2018 ve 2019’da ise yine arttığını dile getiren Tekşen, bir başka sorunlu maddenin de 301 sayılı madde olduğunu söyledi. Tekşen devamla şöyle konuştu:
“Hrant Dink davasında karşımıza çıkan 301. madde de Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlandı. ‘Eleştiri amacıyla bir düşünceyi açıklamak suç oluşturmaz.’ Dink davasında ne yazık ki, kötü bir sınav verildi. Devlet sırrının açıklanması konusunda ise gazeteciler Erdem Gül ve Can Dündar’la ilişkili haber örnek olabilir. Basın özgürlüğü açısından içeriği suç teşkil eden hiçbir şey sır olamaz. Kamu yararı varsa, habere erişilebilirlik açısından basın özgürlüğü kriteri çerçevesinde yapılabilir. Haberden dolayı tutuklanma açısından bu dava önemli bir örnektir. Burada tutuklamak, ölçüsüz bir müdahaledir.”

“Wikipedia’ya erişim engeli hâlâ büyük bir sorun”“Terör örgütü üyesi olmak” ve “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamalarının da çok açık ifadeler olmadığını söyleyen Tekşen, Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinin de bu kapsamda suçlandığını, ayrıca söz konusu maddelerin ifade özgürlüğü açısından Demokles’in kılıcı gibi bir tehdit oluşturduğunu belirtti. Tekşen, bir basın kuruluşunun tamamı için böylesi ithamlarda bulunmanın okuyucuları da töhmet altında bıraktığını vurguladı.
Tekşen, “Ayşe Öğretmen” davasını da örnek göstererek, “Terör suçlarında, içeriğinde şiddeti talep etmeyen, barış talebi bulunan” ibaresiyle güncel, olumlu bir karar verildi” dedi. Tekşen, “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” maddesinin de özellikle basın açısından sıkıntılı uygulamaları beraberinde getirdiğini kaydetti.
Erişimin engellenmesi konusuna da değinen Tekşen, Wikipedia’ya ya erişimin engellenmesinin hâla büyük bir sorun olarak durduğuna işaret ederek, sadece söz konusu linklere erişim engeli getirilmesi kararı olsa da, bunun yapılamadığı durumlarda sitenin tamamına erişimin yasaklanması anlamına geldiğini söyledi. Yazılı basında kazanılan hakların dijital basına da uygulanması gerektiğini ifade eden Tekşen, basılı içerik için dört ay, internet için sınırsız dava açma hakkının yasada yer almasının problemli olduğunu vurguladı.
“Özellikle Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla gündeme gelen ‘sahte delil’ üretilmesi, yerini delil olmadan yargılamaya bıraktı”
Yargı kararlarının yapısal sorunlarından da bahseden Tekşen, en sık karşılaşılan durumun, ilgili yargı uygulayıcısının AYM’nin o konuya ilişkin kararından haberdar olmaması ve güncel yargı haberlerinin takip edilmeyişi olduğunu belirtti. Tekşen, “AİHM kararlarını bırakın, kendi iç hukukumuzdaki AYM’nin kararını ve bağlayıcılığından bile haberdar olunmaması, bu konuda uygulama kopukluğu getirir ve büyük sorun teşkil eder. AYM’nin, AİHM ile birlikte yürüteceği projede, yayınlanan kararların öncelikle avukat ve sorumlu hâkimlerin söz konusu kararlar konusunda bilgilendirilmeleri önemli bir adımdır. AYM elbette, uygulamaya yön verecek yerdir” dedi.
Tekşen sözlerine şu şekilde devam etti:
“Basın ve ifade özgürlüğü konusunda AYM ve AİHM’e giderek sonuç alabiliyoruz. AYM’nin kararlarının, diğer mahkemelerce bağlayıcı olması, o ihmali önlemek, beraat kararı vermek gibi her şeyi yapmak zorunda olmaları söz konusudur. Bu sistemi içselleştirmemiz gerekir. Son dönemlerde özellikle Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla gündeme gelen ‘sahte delil’ üretilmesi, ne yazık ki, yerini delil olmadan yargılamaya bıraktı.
Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması ise beş yıl boyunca cezanın ertelenmesi anlamına geliyor ama basın açısından bakarsak, bu bir baskı yöntemine dönüşüyor, bir oto-sansür mekanizmasını ortaya çıkarıyor. Bu nedenle AYM, ‘Benim önüme bu konuyu da getirebilirsiniz’ diyor. AYM ve AİHM’e bireysel başvuru için belli başlı kriterler vardır; şiddete teşvik, nefret söylemi, ayrımcılık, şeref ve haysiyete yönelik, rencide edici durumlardır.
“Basın mensupları, birbirine kenetlenmeli, haklarına sahip çıkmalı”
Tekşen, hak temelli gazetecilikten ayrılmadığı sürece, bir gazetecinin bu mayınlı alanlara girmeyeceğini ve yaptırımlardan kurtulabileceğini söyleyerek, “AYM ve AİHM, şoke edici, rahatsız edici, provakatif ifadelerin de muhaliflerin ifade aracı olduğunu savunarak, barışçıl bir dil olduğu sürece gazeteciyi cezalandırmamak üzerine karar verilir” dedi.
Toplumsal dayanışma ve farkındalık konusuna da dikkat çeken Gökhan Tekşen, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Basın mensupları, birbirine kenetlenmeli, haklarına sahip çıkmalı ve meslek ilkeleri çerçevesinde örgütlü bir mücadele vermelidir. Toplumsal dayanışma, haber alma hakkı toplum için de önemli, ayrıca gazeteciler yargılanırken yalnız kalmamaları için AİHM’deki model örmek alınabilir. Sizlerin arasında tayin edeceğiniz bir gazetecilik örgütü davaya doğrudan müdahil olabilir ve bunu sağlarsanız, uygulama anlamında gerçek bir referandumdan bahsedebilirsiniz.”

Comments are closed.